Noah Oliver Smith, 26 Şubat 2000’de Irvine, California’da doğdu. Romen bir anne ve Meksikalı bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Noah, 13 yaşına geldiğinde ailesiyle birlikte Portland’a taşındı ve burada Lakeridge Lisesi’nde eğitimini sürdürdü. Liseden mezun olduktan sonra, müzik kariyerine daha fazla odaklanmak için New York’a taşınma kararı aldı. Henüz 15 yaşındayken Portland’da “Lil Yeat” adıyla birkaç müzik denemesi yapmış ve bu şarkıları kısa süre sonra silmişti. 2016’nın sonlarına doğru müziğe daha ciddi şekilde yönelmeye başlayan Yeat, yeni sahne adıyla "Br!nk" isimli ilk parçasını YouTube’da yayımlayarak müzik kariyerinin temellerini attı.
Yeat’in ilham aldığı sanatçılar arasında T-Pain’in özel bir yeri bulunuyor. Autotune’u müziğinin merkezine yerleştiren bir isim olarak Yeat’in böyle bir tercihte bulunması aslında pek şaşırtıcı değil. T-Pain, autotune’u rap müziğin içine en kalıcı ve etkili şekilde entegre eden sanatçılardan biri olarak biliniyor ve bu yaklaşımı Kanye West’in “808s & Heartbreak” albümüne de ilham vermişti. Bu albüm, pek çok müzik otoritesi tarafından autotune’u geniş kitlelere tanıtan en önemli projelerden biri olarak kabul ediliyor. Bu nedenle Yeat’in ve onun gibi birçok genç rapçinin T-Pain’e hayranlık duyması gayet doğal bir durum.
Yeat’in müzikal etkileri yalnızca T-Pain ile sınırlı değil. Günümüzün trap dünyasında etkileri tartışılmaz olan Future ve Young Thug, Yeat’in de ilham aldığı isimler arasında. Bugün trap müziğinde yer alan çoğu sanatçı için bu iki ismin etkisi yadsınamaz. Yeat, bu isimlerden Young Thug ile olan bağını daha da ileriye taşıyarak, onu “2 Alivë” albümünde konuk etmeyi başardı ve bu, onun için büyük bir fırsat anlamına geldi.
Yeat, müzik üretiminde oldukça yoğun bir tempoya sahip olduğunu belirtiyor; hatta bazı günler günde 15 şarkı birden kaydettiğini ifade ediyor. Hatta elinde o kadar çok kayıt birikmiş ki, şimdiden iki yıl sonrasına kadar planladığı şarkıları bile hazırda bekletiyor. Ancak, bu kadar fazla materyal arasında hangi şarkıları yayınlayacağına karar vermenin zorlayıcı bir süreç olduğunu da ekliyor. Rap müziğinde beyaz bir sanatçı olarak, kendisini farklı bir yerde konumlandırmak isteyen Yeat, müziğine anlam katma konusunda kararlı. Beyaz rapçilerin sık sık yalnızca kafiyeye uysun diye anlamsız kelimeler kullandığını düşünen Yeat, bu yolu izlemek istemediğini vurguluyor ve müziğinde daha özgün bir yaklaşım benimsemeye çalışıyor.
Yeat, müzik kariyerine 2016 yılında “Br!nk” adlı single'ıyla ilk adımını attı, ancak gerçek çıkışını 2018'de "Deep Blue Strips" adlı mixtape’iyle yaptı. Bu mixtape, Yeat’in melodik autotune vokalleri ve enerjik trap beatleriyle dikkat çekti ve onu underground sahnede tanınan bir isim haline getirdi. 2019 yılında ise “Wake Up Call” adlı EP’sini yayımlayarak, daha fazla dinleyiciye ulaşmayı başardı.
2020 yılı Yeat için kariyerinin dönüm noktalarından biri oldu. "We Us" adlı projeyle adından söz ettiren sanatçı, aynı yıl "I'm So Me" ve "Hold On" gibi projelerle üretkenliğini sürdürdü. 2021'de "4L" albümüyle trap sahnesinde güçlü bir yer edindi. Ancak, onu gerçekten patlatan proje "Up 2 Më" adlı stüdyo albümü oldu. Bu albümdeki “Money So Big,” “Get Busy,” ve “Sorry Bout That” gibi şarkılar, Yeat’in otantik tarzını geniş bir dinleyici kitlesine tanıttı. “Up 2 Më” ile yakaladığı ivme, Yeat’i viral bir sansasyon haline getirdi ve TikTok gibi platformlarda geniş kitlelere ulaştırdı.
2022’de yayımladığı "2 Alivë" albümü, Yeat'in kariyerinde bir üst seviyeye çıkmasını sağladı. Albümdeki “Poppin,” “Rackz Got Më,” ve Young Thug ile iş birliği yaptığı “Outsidë” gibi parçalar, onun müzikal evrimini gözler önüne serdi. Aynı yıl içinde "Lyfë" adlı EP’sini de yayımlayan Yeat, üretkenliğini sürdürerek hayranlarını şaşırtmaya devam etti. 2023'te ise “AftërLyfe” adını verdiği albümle listelerin zirvesinde yer aldı ve trap sahnesinde kalıcı bir isim olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bu yıl içerisinde “2093” ve "LYFESTYLE" albümlerini de yayınlayan YEAT, üretkenliğine son hızıyla devam ediyor.